
Sabit
Disklerin Anatomisi...
Sabit
disklerin temel ve istenildiğinde bu bilgileri geri vermektir.
Temelde sabit diskler birer mıknatıstır. Söz konusu bilgiler
sabit disklere mıknatısların kutuplarında yaratılan değişmeler
sayesinde kaydedilir. Sabit diskin içini açtığınızda CD’ye
benzeyen bazı parçalar görürsünüz. Bunlara silindir
denir. Bu
silindirler verilerinizin tutulduğu küçük kayıt ortamlarıdır.
Silindirler balık puluna benzeyen milyonlarca küçük mıknatıstan
oluşur. Mıknatısları, üzerine yazılan verileri bir şekilde
temsil ederek; bilgileri depo ederler. Bu işlemin gerçekleşmesi
için mıknatısların bir özelliği olan kutuplanmadan yararlanılır.
Bildiğiniz gibi mıknatıslardaki + ve - kutuplar kendinden
daha güçlü bir mıknatıs sayesinde kutuplanabilirler.
|
Bu
kutuplanma işlemi sonucunda her mıknatıs bir sembol ifade eder.
Eğer kutuplar aynı yöne doğru ise 1 ters yöne doğru ise 0 rakamını
temsil ederler ki bu bilgisayarın temel mantığı olan ikili sayı
sistemidir. İşte bu olayın keşfedilmesiyle milyonlarca küçük mıknatıs
bir araya getirilmiş, silindirler oluşturulmuştur ve kayıt işlemi
başarıyla gerçekleştirilmiştir. (1 gigabyte başına 8.589.934.592
tane mıknatıs bulunaktadır) Normal bir sabit disk (HD:hard disk)
saniyede 5 ila 134 milyon arasında mıknatıs okuyup değiştirebilmektedir.
Bir
üstteki şekil bu anlatılanı göstermektedir. Kabloların renklerinin
ne anlama geldiği üzerinde pek durmayacağım, çünkü elektroniğe girmekte.
(Ne olur ne olmaz, şimdi yanlış bir şey söyleriz. Bütün karizma
gider.)Ama yanılmıyorsam güç kablosundaki siyah renkli kablo topraklama
için kullanılmakta. Bunların biri biriyle 12 volt, bir biriyle 5
volt elektrik sağlar. IDE kablosu ise gri renktedir. Sadece bir
tarafına kırmızı bir çizgi çekilmiştir ki az önce söylediğim şekilde
kabloların takılmasında bir yanlışlık olmasın diye.
Son olarak devre üzerinde Jumper ayar bölgesi vardır ama bu apayrı
bir konu olduğu için şimdi girmeyeceğim. Bunlardan başka devre üzerinde;
işlemci ile bağlantı kurarken işe yarayan ve motorları hareket ettiren
kontrol çipleri vardır. Sabit disk içindeki silindirler bilmem kaç
bin devirle dönerken kafalar da sağa sola sürekli hareket ederler.
Aralarındaki mesafe yok denecek kadar azdır. Ancak bu hızla bir
dönme gerçekleştiğinden silindir ile kafa arasında bir hava sirkülasyonu
oluşur temas gerçekleşmez. Hava yastığı görevi gören bu aralığa
gözle görülmeyecek bir tozun bile girmesi tüm mekanizmayı bozmaya
yeter. Söz konusu anlattığımız bu mekanizma kusursuz denilecek bir
mükemmellikle işlemektedir. Öyle ki bir silindirin 1mm2`lik alanında
yer alan 1-2 milyon mıknatıs dakikada 10000 devirle tek tek ayırt
edilerek okunur ve yorumlanır.
Verilerin
Kayıt Edilmesi...
Bilgiler
sabit diske yazılırlarken gelişi güzel yazılırlar ancak
hepsinin yazıldığı yer ve konum adreslenmektedir. Aksi halde
yazılan bir veri bir daha bulunamaz. Yandaki şekil bir silindir
üzerini göstermektedir. Silindir üzerinde yar alan kırmızı
halkalar track
adını almaktadır.
Yüzeyde bulunan her track sektör
adı verilen
küçük parçacıklara ayrılır. Her silindirde 1024 track ve
her track içinde 63 sektör bulunur.
|
Dosyalar
kaydedildikten sonra diskin indeksine nereye kaydedildiği hakkında
bilgiler düşülür. (a dosyası silindir4, track 573, sektör 12 gibi)
Bir dosyanın büyüklüğü eğer 63 KB ise sabit diskte kaplayacağı alan
1 sektördür. Eğer 63’den küçük olursa (mesela 10 KB) yine 63 KB‘lik
bir yer; yani 1 sektör yer kaplar. Eğer 64 KB olarsa 2 sektör yer
kaplar. Bu alan kaybına yol açar. Sorunun giderilmesi için sektörler
işletin sistemlerinde parçalara ayrılır. Bu ayırma işlemi sanal
olarak gerçekleştirilmektedir ve ayrılan her parçaya cluster
adı verilir.
Windows 95 (ilk sürümleri) ve önceki işletim sistemleri 16 bitlik
bir dosya sistemini kullanmakta idi. Bunun anlamı her sektör 32
KB’lik cluster halinde bölünüyor. Az önce verdiğimiz örneği şimdi
incelersek; 63 KB’den az olan bir dosya (mesela 10 KB) artık 1 sektör
(63 KB) değil 32 KB cluster‘lük yer kaplıyor. Ve 32 KB cluster boşta
kalıyor. Günümüzdeki Windows 95 (yeni sürümleri), 98, 2000 ve sonrası
işletim sistemleri ise FAT 32 formatında dosya sistemini desteklemektedirler.
Bu sistem 1 sektörü 4 ila 16 KB’lik parçalara bölerek daha fazla
yer kazandırıyor. Düşünün ki elimizde 5 KB’lik ufak bir yazı dosyası
var. Bu dosya FAT 16 sisteminde 32 KB, FAT 32 sisteminde 8 KB yer
kaplar.
Bu anlatılanlar dosya sıkıştırma işlemlerinde kullanılan mantığın
aynısıdır. Yalnız unutulmamalıdır ki her cluster içine o programa
ait veriler yazılır; bir diğerleri yazılamaz. Yani şöyle; FAT 32
sisteminde karşımıza 1 KB’lik bir dosya çıkarsa 1 cluster yer kaplar
(4KB), 3KB’lik boş kalan alana başka bir şey yazılamaz, yani dosyalar
cluster‘lerce bir bütün olarak algılanır. Öyle ki dosyalar taşınır,
silinir veya kopyalanırken cluster‘lar halinde işlem görürler. Düşünsenize
bir cluster‘da 2 ayrı dosyaya ait veri olsa ve biz bunlardan birini
silsek diğerinin de aynı cluster‘e denk gelen kısmını silmiş olacağız.
Bu durumda diğer dosya eksik veri nedeniyle çalışmayacaktı.
FAT
(File Allocation Table)...
Dosya
ayrıma tablosu anlamına gelen bu terim disk(et)’lerde indeks olarak
kullanılan bölümdür. İşletim sistemleri bir dosya kaydederken nereden
başlaması gerektiğini bilmek zorundadır. Aynı şekilde bir dosyayı
okuyacaksa yine bunun nereden başladığını bilmek zorundadır. Aksi
halde tüm veriler birbirlerinin üzerlerine yazılırdı. Az önce yukarıda
anlatılan dosya ayırma sistemleri FAT 16 ve FAT 32 isimlerini buradan
almaktadır. Bu tabloda bir sorun ortaya çıkarsa dosyalarınızı yavaş
yavaş kaybetmeye başlarsınız. Windows 98 eğer başlat menüsünden
kapatılmazsa bir dosya kaybı olabilir düşüncesiyle, bir sonraki
açılışında scandisk‘i çalıştırır. (Scandisk disk üzerindeki bozuklukları
gidermeye yönelik yazılmış bir programdır.) Hatırlarsanız daha önce
dosyaların gelişi güzel kaydedildiğini ve bu dosyaya ait tüm verilerin
nereye kaydedildiğini indekse yazıldığını söylemiştik. Aksi halde
okuma-yazma işlemlerinde hata oluşur. Mesela 5 MB büyüklüğünde bir
dosya sildiğinizde, söz konusu işlem FAT‘e kaydedilecektir ve ilgili
alan boş olarak tanımlanacaktır. Dosya aslında silinmiyor sadece
yok varsayılıyor. Format işleminde kullanılan ve hızlı biçimlendirme
yapan bir parametre de (/q) bu işlemi yapmaktadır. Yüzeye yeni track
(iz) açmak yerine FAT‘i siliyor. Silme işleminden sonra 8.5 MB‘lik
bir dosya yüklemek isterseniz; ilk 5 MB‘lık kısmı silinerek boşaltılan
yere geri kalan 3.5 MB‘lık kısmı başka bir yere kaydedilecektir.
İşte dosyaların gelişi güzel yazılmasından kasıt dosyaların sürekli
dağınık olmasıdır. Aşağıdaki ilk şekil düzenlenmemiş bir sabit diski
göstermektedir.
Defrag...
Defragment
kelimesinin kısaltması olan DEFRAG dosya sistemini düzenlemeye yarayan
bir programdır. Yukarıdaki ilk sekil bir dosyaya ait verilerin silindir
üzerindeki yerlerini göstermektedir.Bu dosyanın okunması normalden
daha uzun bir zaman alacaktır. Bunun nedeni okuyucu kafanın dağınık
yerlerde bulunan dosya parçacıklarına ulaşmasında geçireceği süredir.
Yukarıdaki
şekilde ise aynı sabit diskin defrag yapılmış halini görmektesiniz.
Dosyalar belirli bir öncelik sırasına göre arka arkaya getirilmektedir.
Önce sistem dosyaları birleştirilir ve silindirin en başına yazılır.
Daha sonra diğerleri. Bu sayede okuyucu kafa bir dosyayı okumak
istediğinde FAT‘ten adresini öğrenecek ve bir kere konumlanmayla
okuma işlemini gerçekleştirecektir. Aksi halde konumlama işlemi
4-5 kere gerçekleşecektir. Unutulmamalıdır ki yapılan bu işlem sabit
diskin performans artışında en büyük paya sahip işlemdir.
Veri
Yolları...
Bilgilerin
sabit disk arkasından çıkan gri kablo üzerinden akış mantığı ve
çeşitleridir. Veri yolları sabit diskten gelen bilgilerin aktığı,
kontrol edildiği ve bir nevi yorumlandığı yollardır. Bu yollar belli
arabirimler kullanırlar ki performans üzerinde oldukça etkilidir.
Şimdi bu arabirimleri inceleyeceğiz.
1.
IDE : Intehrated
Drive Electronics cümlesinin kısaltması
olan IDE "Entegre Sürücü Elektroniği" anlamına gelmektedir.
ATA olarak da bilinir. Bu yoldan akan verileri denetleyen elektronik
denetleyici sabit diskin üzerinde, veri aktarımını kontrol eden
çip ise çip anakart üzerindedir. Bu iki işlemin birbirinden ayrılması
1986 yılında Compaq ve Western Digital firmalarınca ATA standardının
benimsenmesiyle gerçekleştirildi. ATA (AT Attachement-AT Eklentisi)
cihazların birbirleriyle uyum içinde çalışması için nasıl üretilmesi
gerektiğini anlatan bir tür teknik kılavuzdur.
İlk
kez 1986 yılında IDE tekniği sayesinde sabit disklerin kapasiteleri
528 MB üstüne çıkartılmış ve aynı anda 2 sabit diskin kullanılması
sağlanmıştır. 1993 yılında Western Digital ve Quantum firmaları
ortak bir çalışmayla EIDE (Enhanced IDE-Geliştirilmiş IDE) arabirimini
çıkartmışlardır. Bu veri yolu standardı sayesinde 16.7 MB/sn veri
aktarımı ve disk başına 137 GB’lık kapasite kullanımı gerçekleştirilmiştir.
Ancak her firma kendi ürettiği sabit diske özel bir yönetim şekli
vermekte idi ve yeni çıkan disk tipi cihazlarla uyum sağlanamamakta
idi. (Özellikle CD-ROM)
1992
yılında ATAPI (ATA Pack Interface-ATA paket Arabirimi) adlı
bir eklentiyle CD-ROM’lar da Floppy Disk’ler gibi kullanılarak bu
sorun giderilmiştir. EIDE içinde verilerin nasıl ve ne hızla aktarılacağını
belirleyen 5 adet mod vardır. Bunlar PIO (Programmed Input/Out
- Programlı Girişi/Çıkış) 0, 1, 2, 3 ve 4’tür. Ve sırasıyla
3.3, 5.2, 8.3, 11.1 ve 16.6 MB/sn veri aktarırlar.
Daha
sonra DMA (Direct Memory Access ) olarak bilinen ve doğrudan
bellek erişimi anlamına gelen bir arabirim ortaya çıkmıştır. Bu
yolla disk üzerinde okunan veriler işlemciye uğramadan ana kart
üzerindeki kontrol çipleri sayesinde belleğe yazılırlar. DMA arabiriminin
bir çok modeli vardır. Ancak bu modeller firmaların sabit diskte
yapmış oldukları küçük eklentilerin adlarıdır. Bu veri yollarının
dönüş hızları 5400 rpm (Rotates Per Minute-Dakikadaki Dönüş Hızı)’dir
ve 16.7 MB/sn veri aktarırlar. Ancak bu dönüş hızları ne kadar fazla
olursa o kadar fazla veri aktarılabilir demek değildir. Verinin
gönderildiği veri yolunun, gönderilecek büyüklükteki veri kapasitesini
desteklemesi gerekir.
Bir
başka DMA arabirim modu ise ULTRA DMA(ATA) 33 yoludur. Bu
yol teorik olarak saniyede 33 MB kapasitelik bir verinin aktarılmasına
izin veriyordu. Ancak yeni çıkan bir teknoloji ise; (ULTRA DMA
66) saniyede 66 MB veri aktarımına izin vermektedir. Normal
SCSI veri yollarından daha hızlıdırlar. Bu yeni çıkan veri yolunu
kullanabilmek için sabit diskin, ana kartın bu mantığı desteklemesi
gerekmektedir. Normal olarak kullanılan ATA 33, 40 Pin’lik IDE connector’ü
(40 damarlı gri kablo. Damarlar kablo üzerindeki tel sayısıdır.)
ile veri akışını sağlarken ATA 66 veri yolları 80 Pin’lik IDE connector’ü
ile veri akışını sağlamaktadır. Bu sebeple bu şekil bir kablo kullanılması
gerekir. Ayrıca sistem BIOS’u ATA 66 veri yolunu desteklemeli.
2.
SCSI :
Small
Computer System Interface
cümlesinin kısaltması olan SCSI Küçük Bilgisayar Sistem Arabirimi
anlamına gelmektedir. IDE veri yolundan en büyük farkı, elektronik
denetleyici disk üzerinde değil ayrı bir karttadır. Gri kablo önce
bu karta takılır, kartta ana karta monte edilir. Veriler bu kart
üzerinden akar. Veri transfer hızları yeni SCSI teknikleriyle 160
MB/sn’yi bulabilmektedir. Dönüş hızları 6000 ve 7200 rpm‘dir. Bu
sistem daha çok windows NT işletim sistemi için öngörülmüştür. Ev
bilgisayarlarına önerilmez, yüksek maliyetlidir. Büyük işyerlerinde
ana bilgisayarlara takılır. Nedeni aynı anda isterse 30 kişi diske
veri yazabilir veya diskten veri okuyabilir. Bu işlem SCSI kartlarıyla
işlemlerin belli bir sıraya konulması ile gerçekleşir.
SCSI
sistemlerin veri aktarımları IDE veri yolundan daha fazladır. ULTRA
DMA 33’e göre IDE‘ler 33 MB/sn veri aktarırlarken SCSI’lar ULTRA
SCSI-2 moduyla 40 MB/sn veri aktarabilmektedirler. Ancak yeni
çıkan ULTRA WIDE LVD SCSI-2 (LVD: Low Voltage Differential) modunu
kullanan SCSI sabit diskler, saniyede 80 MB veri aktarabilmektedirler.
SCSI hakkında anlatılanlara ek olarak IDE veri yolunu kullananlara
nazaran daha fazla sabit diski kontrol kartıyla birbirine bağlayabiliriz.
Öyle ki, Fast Wide SCSI kartı sayesinde 15 adet sabit diski
birbirine bağlayabilirsiniz.
SMART
Teknolojisi...
SMART
Teknolojisi 1992 yılında IBM tarafından 3.5 inçlik diskler için
tasarlanmış olan bir teknolojidir. Smart sayesinde diskler kendi
kendilerini denetleyip olması muhtemel konularda, BIOS’a ve kontrol
kartına sinyaller gönderiyorlar. Bu bir anlamda kendi durumlarını
ve oluşabilecek hataları denetleme mekanizmasıdır. Smart kendi içerisinde
PFA (Predictive Failure
Analysis - Olası Bozukluklar Analizi) teknolojisini
içerir. Bu sayede sürekli kendini denetleyen bir disk, bozulma durumunda
sizi uyarır. Bu özellik için BIOS’unuz ve kontrol çipleriniz smart
teknolojisine uyumlu olmalıdır. Bu teknolojide bozulmalar 2 gruba
ayrılır. Tahmin edilebilir ve edilemez. Tahmin edilemez hatalar
genelde statik elektrik, ısınma veya darbesel nedenlerden dolayı
bir anda ortaya çıkar. Tahmin edilebilir hatalar ise mekanikseldir.
Mesela okuyucu kafanın normalden hızlı veya yavaş hareket etmesi
gibi.
GMR
Teknolojisi...
Yine
IBM tarafından bulunan ve disk kapasitelerini çok yüksek düzeylere
çıkartmayı amaçlayan bir teknolojidir. Bu teknoloji oldukça kuvvetli
manyetik okuyucu kafaların kullanılmasıyla gerçekleşmektedir. Teknolojinin
temeli kullanılan maddede yatmaktadır. MR
ismi verilen alaşımda
elektrotlar, manyetik bir etki altındayken daha rahat dolaşıyorlar.
Bu da atomlarla çarpışmayı arttırıyor. Bir madde üzerinde elektronlar
rahat dolaşırsa o maddenin geçirgenliği azalıyor demektir. GMR
alıcıları bu
farkı algılıyor ve elektronlardaki quantum hareketlerini açığa çıkarıyor.
Atomların çevrelerinde dönen elektrik iletecek olan elektronlar
belli bir yörüngede dönerken, manyetik direnç gösteren elektronlar
bu yörünge yerine bağımsız olarak atom etrafında dönüyor. Bu da
sensörler tarafından algılanarak, bitlerin kaydı için kullanılıyor.
Şu anki GMR diskleri 6 cm 2‘lik bir alanda 1 GB yer tutuyor.
Söz konusu teknolojide kullanılan kafaların duyarlılığı 1 mikronun
yüzde 1’i veya 2’si kadardır. Bu da 1 milimetrenin binde 2’si kadarlık
bir kafa hareketiyle verilerin algılanmasıdır. IBM’in yaptığı açıklamalara
göre 2001 yılında 6 cm2‘lik bir alanda 2.5 GB, 2004 yılında
aynı alanda 8 GB kapasite oluşturacaklar.
OAW
Teknolojisi...
GMR
teknolojisi ile her ne kadar cm 2`de 8 GB veri yoğunluğuna ulaşmak
amaç olsa da, yan yana yazılan bu yoğunluktaki verilerin 3 GB’lık
kısmının kaybolabileceği düşünülüyor. Bu nedenle alternatif teknolojiler
geliştirilmeye devam ediliyor. OAW teknolojisi bunlardan en can
alıcısıdır. Ünlü disk üreticisi olan Seagate’in yan kuruluşu olan
Quinta Corp. tarafından geliştirilen bu teknoloji, manyeto-optik
disklerle büyük benzerlik gösteriyor. Bu modelin temelinde lazer
ışını (ışığı değil) vardır. Polarize edilmiş ışın kimi materyallere
uygulandığında manyetik kutbun yönü değişiyor. Bu yöntemle harcanan
enerji azalıyor ve veriler üzerinde gezinen bir kafa olmadığından
sürtülme veya çizilme olmuyor.
LBA
(Large Block Area)...
Geniş
blok alanı anlamına
gelen LBA, BIOS tarafından yürütülen bir tekniktir. Amaç 528 MB’den
daha büyük sabit diskleri kullanmak için EIDE kontrol çiplerinden
gelen ve disklerin üzerinde belli bir noktayı işaret eden 28-bit
uzunluğundaki adresleri, BIOS’un kullandığı 8 ve 16-bitlik adreslere
çevirmektir. 28-bit uzunluğundaki EIDE adresleri 8.4 GB’lık disk
kapasitelerini kullanabilirler; daha fazlasını değil. Bu özellik
BIOS’larda “HDD Block
Mode” olarak ayarlanıyor.
Şimdiki BIOS’larda 28 bit üzerindeki adresleri kullanabilme özelliği
vardır ki bu 8.4 GB sınırını 137 GB’ye çıkartıyor.
SPS
ve DPS Teknolojileri...
Her
ikisi de Quantum'un geliştirdiği ve yeni disklerinde kullandığı
teknolojiler. SPS,
Shock Protection System 'in
kısaltması. Yani diski darbelere karşı koruyan bir sistem. Disklerdeki
"bad sector"lerin yani fiziksel hasarların oluşma nedeni,
diskin aldığı darbeler. Disk bir darbe aldığında okuma/yazma kafası
sıçrıyor ve disk yüzeyinde birkaç kez zıplayarak mikro partiküllerin
kopmasına neden oluyor. İşte bad sectorler de böyle oluşuyor ama
zamanla kafa disk içinde serbest dolaşan bu partiküllere rastladıkça,
darbe almasa da tekrar sıçrayıp daha fazla zarar veriyor. Bad sector
çıkan disklere bu yüzden pek güven olmuyor; "bu disk yolcu"
diyoruz. Sadece disk yolcu olsa iyi, içindeki çok önemli verilerimiz
de yolcu oluyor haliyle. Quantum, bu riski azaltmak için SPS adını
verdiği bir süspansiyon mekanizması geliştirmiş; böylece kafa darbelerde
disk plakaları üzerinde pek sıçramıyor. Tabii, SPS var diye diskle
fubol topu gibi oynamamak lazım.
Quantum, SPS sistemi ile sistem montajı sırasında oluşan disk arızalarını
%70, arızalı ürün iade oranını ise %30 azalttıklarını ileri sürüyor.
Bir de Quantum sitesinde SPS
II diye yeni bir
teknolojiyi tanıtıyor. SPS'den farkı şuymuş: SPS, disk çalışmazken
geçerli olan bir koruma sistemiymiş. SPS II'de ise disk çalışırken
de darbelere karşı koruyor; üstelik darbe geldiği anda diske yazma
işlemini keserek verilerin yazılmasında olası bir hatayı engelliyor.
Bildiğiniz gibi yazma işlemi iz iz, dairesel çizgiler halinde ilerliyor.
Disk yazma yaparken bir darbe geldiğinde kafanın kayıp izden çıkarak
başka yerlere yazama ihtimali var; bu da veri hatalarına yol açıyor.
SPS II'de işte bu önlenmiş. Herhalde Quantum bu teknolojiyi daha
yeni disklerine uygulayacak.
DPS ise
Data Protection System
'in kısaltması. İsmine
bakmayın; aslında verilerinizi filan koruduğu yok. Quantum, virüs,
işletim sisteminde, dosya yapısında bir bozukluk, diğer donanımların
uyumsuzlukları gibi nedenlerle çıkan sorunlarda bozuk olmayan disklerin
bozuk diye gelmesinden sıkılmış; ben bu iade oranlarını nasıl düşürsem
de düşürsem diye kafa patlatmış. Sonunda bir yazılım geliştirmiş,
bu yazılımla her kullanıcı, Quantum sabit diskini test ederek, diskin
gerçekten bozuk olup olmadığını anlayabiliyor. DPS yazılımı Quantum
Bigfoot ve Fireball TM modellerinden başlayarak son 2.5 yıldır üretilmiş
tüm Quantum disklerde çalışıyor.
QDPS (Quantum Data
Protection System) adlı,
82K'lık bu yazılımı www.quantum.com/support/csr/software/csr_software.htm
adresinden indirebilirsiniz. Programı sistem disketine
kopyaladıktan sonra PC'yi bu disketle açıp DOS komut satırından
çalıştırıyorsunuz. Test iki bölümden oluşuyor. Smart Quick Test
adını taşıyan ilk bölüm diskteki verilerden bağımsız olarak tüm
disk yüzeyini ve ayrıca ilk 300 MB'lık veriyi kontrol ediyor. Bu
test 90 sn sürüyor. Extended Test adı verilen ve diskin geri kalanındaki
verileri kontrol eden ikinci test ise disk kapasitesine bağlı olarak
20 dakika kadar sürebiliyor.
Disk
Performansı...
Bir
disk satın alırken, performansını en azından firmanın verdiği bilgilere
göre anlamak için genel olarak beş kritere bakmak gerekiyor. Bu
kriterler:
i.
Motor Hızı (rpm) : Devir/dakika
cinsinden hızı. IDE disklerde 5400 ve 7200 devirler daha yaygın.
7200 rpm disklerin motor hızı sayesinde 5400 devir disklerden %20
daha hızlı olduğu söyleniyor.
ii.
Erişim Süresi (ms) : Ne
kadar düşük olursa o kadar iyi. Bilgisayar Kurdu'nda sabit diskleri
anlartırken değinmiştim. Sıralı verileri okurken, izler arasında
geçiş yaparken, rasgele verileri kurken oluşan gecikme sürelerinin
(latency) de hesaba katıldığı karmaşık bir yöntemle hesaplanıyor.
Neyse ki test yazılımımız bize ortalama bir erişim süresi veriyor.
iii.
Tampon Bellek Kapasitesi (KB) : Yukarıda
"cache hit", "cache miss" kavramlarından bahsederken,
tampon belleğin önemini vurgulamıştık. Hızlı tampon bellek kapasitesi
ne kadar yüksekse o kadar iyi.
iv.
Dahili Transfer Hızı (Mbit/sn) : Genel
kriterlere göre, bir diskin Ultra ATA/66 standardına ayak uydurabilmesi
için dahili transfer hızının 200 Mb/sn'nin üstünde olması gerekiyor.
Ne kadar yüksekse disk o kadar hızlı demektir.
v.
Arabirim Standardı :
Yani UDMA/33 veya
UDMA/66 olup olmadığı. Disk yeterince hızlıysa ama hala UDMA/33
arabirimini kullanıyorsa, bu darboğaz yaratır ve diskin gerçek performansı
göstermesini engeller.
Bunları
Da Bilin...
- 7200
rpm ile dönen bir 3.5 inçlik bir sabit diskin içinde bulunan silindirlerin
dış kısmındaki merkez kaç ivmesi, bir insana uygulanan yer çekiminin
647 katıdır.
- Windows
NT’nin kullanabildiği en büyük disk kapasitesi 2 Petabyte’dır.
Bu öyle bir şeydir ki dünya üzerinde yaşayan her canlı 20 sayfalık
bir word yazısı yazsa 1 petabytelık diskin sadece %0.25 (Binde
25) ‘ini doldurur. (hesap makinem çıkartmadı ama sanırım 25 haneli
bir sayı.)
- Bir
insan vücudunda depolanabilecek olan statik elektrik, bir hard
diskin dakikada 10000 devirle dönen kafasında kullanılan elektrik
geriliminden 2500 kat daha fazladır. Düşünün bakalım kendinizi
topraklamadan sabit diske tuttuğunuzda ne olur!
- Dünya’da
kullanılan en hızlı depolama tekniğinin holografik veri depolama
tekniği olduğunu biliyor muydunuz. Öyle ki kesme şeker büyüklüğündeki
bir kristalin kapasitesi 10 TB’dir. Bu kristalden saniyede 10
ila 50 GB arasında veri okuyabilmek mümkün. Bu sayede bütün internet
alemini 2 sigara kutusu kadar yere sığdırabiliriz ve bütün bunlara
2.5 saatte göz atabiliriz.
- 1024
byte 1 KB (KiloByte)
- 1024
KB 1 MB (MegaByte)
- 1024
MB 1 GB (GigaByte)
- 1024
GB 1 TB (TeraByte)
-
1024
TG 1 PB (PetaByte)

|