Kalbini yerinden
çıkaracak gibi
Kimlerden gizli yaşanacak gibi
Seni herkesten kaçıracak gibi
Yaşadığın AŞK olsa gerek
Gözlerin
yağmurda saçak gibi
Sevdiğin senden kaçak gibi
Kalbin yanar ocak gibi
Yaşadığın MEŞK olmasa gerek
Sevdiğin
çölde serap gibi
Elinde kaldı bak kum gibi
Hatırlarsın dün gibi
Yaşadığına VESAİRE demek gerek.
Senden kalan
hiç bir şey
Yok ardında
Ne kalbimde ne aklımda
Diyebilsem de
Sevgim yok
Yok korkum
Desem de
Yalan olur,
Kalbim diyor
...
Doğruyu söyle.
Kar
yağsa
Soğuk olmasa,
Güneşte
Hava serin olsa,
Ne kadar
ikircikli
İnsan
İster her şeyi
Beraber,
Ama gülünmez
ki yasta.
Çok ince bir çizgi var
Dudaklarının arasında
Açılıp kapandıkça
Gidip geliniyor
Ölümle
yaşam
arasında.
Bir mum gibi
kendine değil
Çevrene saçtın ışık,
Yalancının mumu yatsıya kadar
Ama sen bitince ortaya çıktı
Herşey açık,
Düşünceye kurşun sıkan behey kaçık
Sen vurdun ölen de sensin.
Uçurduğun
aracı değil
Ta kendi GÜVERCİN
Beyaz ve güzel
Biraz verdi hüzün
Kan damladı kara, kışın
Alçak kimedir bilir sözüm
Yükseklerde
o şimdi
Ulaşamaz ne beynin ne de gözün.
O Kara, Kara Basılan Gün ...
Ağlamadım
uzun süredir
Gülmek zevksiz leşti artık
Ağlamak istiyorum
Gülmeyi yeniden tatmayı
Ağlıyorum ve bilmiyordum
Gülmek için ağlamanın
Bu kadar güzel olduğunu
Ağla ağla
ve gül
Gülün dikeni gözyaşı
Yük taşı ağla
Mezar taşı ! ağla
Ve gül çocuk
Çünkü sen de ağladın
doğduğunda
Sanma savdın sıranı
Bir gülücük adına
ağlayacaksın ömür boyunca
Sonunda
güldürmek için başkalarını
Ağlayanlar bırakacaksın ardında.
Kıskanmam
bile
Sana zor geliyor
Sakınmak seni
Başka
dillerden
gözlerden
Belki sıkar
Bu bil ki
Sevgimden
Keşke
sen
de beni
sevgiden
Sıkıp öldürsen
Geldim !
derim
kapıda
Öbür tarafta
Ben sevginin sonucuyum
Öldürüldüm doyasıya ...
Ayrılık,
Ölüm gibi
Değil
Kavuşmak,
bilsem de mümkün
Değil
Bir ümit ...
Yaşıyor !
Nefessiz
bekliyorum.
Ölsem de
yaşayacak
Sevgimi seviyorum
Birinle toprağı
sıkıp
Birinle gülü tutuyorum
Ellerimde ellerin
Bana yetiyor
Seni çok seviyorum !
Kırılmıyor
umudum
Geçmiyor hevesim
Seninle yaşıyorum
Avuçlarımla usul
usul
Toprak kokulu saçını okşuyor
Yaş çiseli, mermer yontu
Vücudunu yıkıyorum
Böyle sevgiye yok ölüm
Ölüm yok !
Biliyorum.
Hoşlamadığım
insanlar
Var çevremde
İşte onlardan
birisiyim ben de
Çemberler
kesişiyor
Büyürse
Geleceğim
Karanlıkta
Kalacağım
içinde
İki uçuştur
buluşma
Birer başkaldırı
Havalanan
ayrı zamanlarda
Yükseliş,
ters dönüş,
kanat dokunuşu
birliktelik
Düşüştür,
üçer
beşer
tüydür
Kalktığı
yere
dönüştür …
Geçenlerde düşündüm, mutluluk nedir diye
Acaba bizler nasıl, mutlu oluruz diye
Şöyle bir araştırdım, belki bulurum diye
Gördüğümü yazdım ben, herkes okusun diye
Kimisi mutluluğu, arar dünya malında
Kimisi mutluluğa, koşar yanlış mekanda
Kimisi onu arar, birkaç kadeh içkide
Kimisi onu bulur, bir güzel sevgilide
Kimisi tokgözlüdür, olan bana yeter der
Kimisi tam tersidir, biraz daha gelsin der
Kimisi çok güzeldir, güzelliğim yeter der
Kimisi de gücümle, yakalarım zanneder
Bazısı mutluluğu, parayla satın alır
Ama böyle mutluluk, daima yarım kalır
Bazısı da mantığı, hep ön planda tutar
Bazısıysa aklıyla, mutluluğu yakalar
Şimdi beni dinleyin, bütün mutsuz insanlar
Mutlu olayım diye, içip sarhoş olanlar
Belki bulurum diye, yanlış yola sapanlar
Tam bulmak üzereyken, elinden kaçıranlar
Mutluluk sadece, parayla pulla değil
Mutluluk sadece, güçle kuvvetle değil
Mutluluk sadece, güzel bir yüzle değil
Mutluluk sadece, mantık gözüyle değil
Bazen mutluluk , bir çift güzel gözdedir
Bazense bir bakışta bir tek güzel sözdedir
Bazense kabul olan , bir güzel dilektedir
Bazense bir tek dilim , katıksız ekmektedir
Mutluluk bazen, bir kağıt parçasındadır
Mutluluk bazen, bir yıldız kaymasındadır
Mutluluk bazen, bir su damlasındadır
Mutluluk bazen, bir gül goncasındadır
Biliniz ki insanın, içindedir mutluluk
Herkesin tam kalbinde, gönlündedir mutluluk
Tanrının insanlara , bir lütfudur mutluluk
Arayıp bulmasını, bilenindir mutluluk
Bundan sonra arayın, içinizde siz onu
Mutlaka görürüsünüz, gönlünüzde siz onu
Haydi artık durmayın, başlayın aramaya
Aklınızı kullanın, kalmayın yolda yaya
Ölümsüz gençliğin şövalyesi,
ellisinde uydu yüreğinde çarpan aklına,
bir Temmuz sabahı fethine çıktı
güzelin, doğrunun ve haklının :
önünde mağrur, aptal devleriyle dünya,
altında mahzun, fakat kahraman Rosinant'ı.
Bilirim,
hele bir düşmeyegör hasretin hâlisine,
hele bir de tam okka dört yüz dirhemse yürek,
yolu yok, Don Kişot'um benim, yolu yok,
yeldeğirmenleriyle dövüşülecek.
Haklısın, elbette senin Dülsinya'ndır en güzel kadını yeryüzünün,
sen, elbette bezirgânların suratına haykıracaksın bunu,
alaşağı edecekler seni
bir temiz pataklayacaklar.
Fakat sen, yenilmez şövalyesi susuzluğumuzun,
sen, bir alev gibi yanmakta devam edeceksin
ağır, demir kabuğunun içinde
ve Dülsinya bir kat daha güzelleşecek...
Akıyordu su gösterip aynasında söğüt ağaçlarını. Salkımsöğütler yıkıyordu sularda saçlarını! Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere koşuyordu kızıl atlılar güneşin bittiği yere! Birden bire kuş gibi vurulmuş gibi kanadından Yaralı bir atlı yuvarlandı atından! Bağırmadı, gidenleri geri çağırmadı, baktı yalnız dolu gözlerle uzaklaşan atların parıldayan nallarına! Ah ne yazık! Ne yazık ki ona dört nala giden atların köpüklü boynuna bir daha yatamayacak, beyaz orduların ardında kılıç oynatamayacak! Nal sesleri sönüyor perde perde, Atlılar kayboluyor güneşin batığı yerde! Atlılar atlılar kızıl atlılar, atları rüzgâr kanatlılar! Atları rüzgâr kanat... Atları rüzgâr. Atları... At... Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat! Akar suyun sesi dindi. Gölgeler gölgelendi renkler silindi Siyah örtüler indi mavi gözlerine sarktı salkımsöğütler sarı saçlarının üzerine! Ağlama salkımsöğüt ağlama, Kara suyun aynasında el bağlama! el bağlama! ağlama!
Ben senden önce ölmek isterim. Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mi zannediyorsun? Ben zannetmiyorum bunu. İyisi mi, beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun. Kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni görebilesin Fedakârlığımı anlıyorsun : vazgeçtim toprak olmaktan, vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için. Ve toz oluyorum yaşıyorum yanında senin. Sonra, sende ölünce kavanozuma gelirsin. Ve orada beraber yaşarız külümün içinde külün ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun bizi ordan atana kadar... Ama biz o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize, atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek. Toprağa beraber dalacağız. Ve bir gün yabani bir çiçek bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse sapında muhakkak iki çiçek açacak : biri sen biri de ben. Ben daha olumlu düşünüyorum Ben daha bir çocuk doğuracağım Hayat taşıyor içimden. Kaynıyor kanım. Yaşayacağım, ama çok, pek çok, ama sen de beraber. Ama ölüm de korkutmuyor beni. Yalnız pek sevimsiz buluyorum bizim cenaze şeklini. Ben ölünceye kadar da Bu düzelir herhalde. Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde? İçimden bir şey : belki diyor. Haydi abbas, vakit tamam; Akşam diyordun işte oldu akşam. Kur bakalım çilingir soframızı; Dinsin artık bu kalp ağrısı. Şu ağacın gölgesinde olsun; Tam kenarında havuzun. Aya haber Sal çıksın bu gece; Görünsün söyle gönlümce. Bas kırbacı sihirli seccadeye, Göster hükmettiğini mesafeye Ve zamana. Katıp tozu dumanı, Var git, Böyle ferman etti Cahit, Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan; Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.